Türkiye’nin akademik eğitim almış ilk profesyonel kadın fotoğraf sanatçısı olan Yıldız Moran, 1950 yılında Robert College’deki eğitimini son sınıfta bırakarak, sanat tarihçi dayısı Mazhar Şevket İpşiroğlu’nun önerisiyle İngiltere’ye fotoğraf eğitimi almaya gitti. 1950-52 yılları arasında İngilitere’de Bloomsbury Technical College’de ve ardında Ealing Technical College’de fotoğraf eğitimi gördükten sonra, Old Vic Tiyatrosu’nun meşhur fotoğrafçısı John Vickers’ın yanında fotoğrafçılığa başladı. Moran, eğitimi sırasında almış olduğu teknik ve teorik bilgiyi, stüdyo ve sahne çekimlerinde kazandığı deneyimle başarıyla birleştirdi. İlk sergisini 1953 yılında Cambridge’de açtı. Londra’da beş sergi daha gerçekleştirdi ve eserleri büyük ilgi gördü. Rolleiflex kamerası ile pek çok Avrupa ülkesini gezdi. İspanya ve Portekiz’i kapsayan bir fotoğraf kitabı hazırladıktan sonra 1954 yılında Türkiye’ye döndü. Moran, Avrupa’nın ardından, 1954-1958 yılları arasında Anadolu’yu gezerek fotoğrafladı. 1955-62 yılları arasında kişisel sergilerine ve pek çok tanınmış simayı tarihe geçiren stüdyo çekimlerine İstanbul’da devam etti.
Son sergisini 1970 yılında açtı; profesyonel fotoğrafçılığı bırakarak, sözlük yazarlığı ve çevirmenlik yapmaya başladı. Yıldız Moran, 1982 yılında Türkiye’de fotoğraf sanatına yaptığı katkılarından dolayı İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, Fotoğraf Enstitüsü tarafından onur üyeliği ile onurlandırıldı. 1995’de vefat eden sanatçı Pera Müzesi’nde (2013) ve İstanbul Modern’de (2018) düzenlenen iki retrospektif ve eşlik eden monografilerle onurlandırıldı. Son olarak, Meşher’de gerçekleşen “Ben-Sen-Onlar: Sanatçı Kadınların Yüzyılı” sergisinin vitrininde yer bulan eserleri, sekiz ay boyunca Beyoğlu’ndan geçen milyonlarca izleyiciyi selamladı.
Yankı, 1952
Norah Ethel Gaussen ve Yıldız Moran’ın Yansıması, Londra
Hahnemühle Photo Rag Baryta üzerine arşivsel pigment baskı, her biri 80 x 80 cm
6 ed. + (1ae)
Galeri Nev, Ankara izniyle.
Türkiye’nin akademik eğitim almış ilk profesyonel kadın fotoğrafçısı Yıldız Moran, Mardin’de çektiği fotoğraflarla karşımızda. Bu fotoğraflar ilk kez 6. Mardin Bienali’nde sergileniyor.
Yıldız Moran, Mardin’e 1950’lerin sonlarına doğru gelmişti. Yalnız seyahat etmezdi. Yirmili yaşlarının başında, bilim insanlarından oluşan bir ekip içindeki tek kadın çoğunlukla o olurdu. Her yıl, İstanbul Üniversitesi kapılarını yaz tatili için kapattığında, farklı disiplinlerden (sanat tarihi, edebiyat, sinema, arkeoloji) bir grup özverili bilim insanı önceden belirlenmiş Anadolu turlarına çıkardı. Grubun lideri genellikle Moran’ın amcası Mazhar Şevket İpşiroğlu olurdu. Geziler içinden kimi diğerlerinden daha iyi belgelendi; her zaman değilse de, üniversite bültenlerinde bir-ikisinin altı çizildi, fakat diğer pek çoğu hâlâ keşfedilip üniversite arşivlerinden çıkarılmayı bekliyor. Mardin’i de kapsayan tur, henüz belgelenmemiş olanlardan biri.
Çoğunlukla az nüfuslu, yoksul kasabalarla, imparatorluktan ve savaşlardan geriye kalan manzaralarla, yeni belirlenmiş sınırların ötesine uzanan tarihi kalıntılarla karşılaşmışlar. Mardin’in safran rengi kalker taşının kafes oyma işçiliğine uygunluğu ve yumuşak parıltısı, şehrin teraslı evleri, dev bir kayanın güney yamacına kurulmuş, nefes kesici Mezopotamya manzarasına yukardan bakan görkemiyle bu kentin belgelenmesi şart gelmiş olmalı.
Moran’ın, geçtiği ve fotoğrafladığı tüm o yabancı yerler içinden en çok Mardin’e bağlanması ile ilgili az bilinen bir gerçek daha var. En sevdiği portre fotoğrafçısı, Ermeni asıllı Kanadalı sanatçı Yousuf Karsh (ö. 2002), bölgenin tarihindeki en felaket zamanlardan biri sırasında Mardin’de doğmuş ve bir süre orada yaşamıştı.
Moran’ın Mardin portrelerinde iki ana karakter bulunur. Deyrulzafaran Manastırı’nın Süryani keşiş-papazı ve başrahibi Cebrail Allaf, güzel sesiyle, bölgenin birçok diline (Aramice, Arapça, Kürtçe, Türkçe, klasik Yunanca ve Süryanice) derinliğine hakim olmasıyla ve manastırdaki zengin el yazması koleksiyonuyla tanınır. Moran’ın kamerasının önünde ya ona karşı nazik, cömert bir gülümsemeyle ya da ziyaretçilerini yönlendirirken görünür. Diğeri ise eline İsa’nın Çarmıha Gerilişi’ni gösteren ışıklı Süryanice bir el yazması tutuşturulmuş genç bir çocuk. Bu, Moran’ın kendi gölgesinin de göründüğü nadir bir fotoğraf. 10 yaşında manastırın kapısına bırakılmış bir yetim olan bu çocuğun bakışındaki tuhaflık, sadece ellerinde tutmakta olduğu nesnenin kutsallığından dolayı değil, aynı zamanda gözlerinin hasar görmüş olmasında da kaynaklanır. Cebrail Allaf’ın gözetiminde manastırda büyümüş, sürekli annesinin dönüşünü bekleyerek kapıda durmuş, böylece mekânın sembolü haline gelmiş bu çocuk. Bahe, Süryanice’de bülbül anlamına gelir. Genç Bahe, Moran’ın kalbini öylesine yakalamıştır ki portresinde bir gölge olarak kendisi de yer alır.
Alıntı: Deniz Türker, ’YILDIZ MORAN’IN MARDİN’İ, 1950’Lİ YILLAR’, Sanayi313 PAPER #05 Dergisi Galeri Nev’in izniyle