Yüksel Arslan (d. 1933, İstanbul, ö. 2017, Paris) İstanbul Üniversitesi’nde Sanat Tarihi eğitimi aldığı dönemde resme yöneldi. 1959’da André Breton’dan Uluslararası Gerçeküstücülük Sergisi’ne davet edildi, ancak gidemedi. Daha sonra sanat simsarı Raymond Cordier tarafından davet edildiği Paris’e 1961’de yerleşen Yüksel Arslan, orada Homunculus-cucus-palus ve Planus-phallus-micrococcus serilerini yarattı. 1968’de Paris’e yaşamak üzere ikinci gidişinden sonra yıllara yayılan Nietzsche, Freud, Marx ve Engels okumalarından arture’ler üretme düşüncesine odaklandı. 1975’te Kapital serisini tamamladı. Kitap olarak da derlenen bu ilk seriyi 1980’li yıllarda Etkiler, Auto-Artures ve İnsan izledi. Eserleri, Fransa’da Paris dışında, Sarcelles, Rennes ve Nice’in de aralarında bulunduğu birçok şehrin yanı sıra Kunstalle Wien, Kunstalle Zürich, Kunstalle Düsseldorf, Drawing Center New York, Venedik Bienali gibi mekânlarda sergilendi. 2009’da Santralistanbul’da bir Yüksel Arslan Retrospektifi düzenlendi. 1990 ve 1995’te ilk iki cildi yayımlanan İnsan’ın son cildi 1999’da yayımlandı. Arslan, ölmeden önce Paris’teki stüdyosunda vasiyetim diye nitelendirdiği İnsan üzerinde çalışıyordu. Yüksel Arslan, 20 Nisan 2017'de Paris'te vefat etti. Arslan’ın son yıllardaki kişisel sergileri arasında; ‘’Sui Generis’’, Dirimart (Istanbul,2023) ve ‘’The dation Yüksel Arslan’’, Centre Pompidou (Paris, 2022) yer almaktadır.
Arture 380, İnsan XXI: Nörotikler, 1987
49,7 x 25,7cm, kağıt üzerine karışık teknik
Gülin ve Emre Dökmeci’nin izniyle
Arture 528, insan 169, 1999
Kağıt üzerine karışık teknik, 27 x 69.7 cm
Alp Karaağaç’ın izniyle
‘’Pentür’’ yerine ‘’Artür’’ üreten, kendi boya malzemesini kendi vücudundan orataya çıkartan Yüksel Arslan,
Andre Breton tarafından Paris’e davet edilmiş, ve ölümüne kadar hayatını hep Paris’te geçirmiştir. Eserlerini edebiyat, şiir, felsefe ve psikiyatri kitaplarından beslenerek gerçekleşmiştir. Sanatçının bienalde yer alan bu iki tablosunda modern öncesi ve modern çağlarda, Afrika’dan taşınan siyahilerin köleleştirilmesi ve sakatların toplum dışına atılması söz konusudur. Öjenik bir siyasetle 1930’lu yılların Avrupa’sında, Almanya’da imha edilecek insan-dışı olarak kabul edilen sakatları resmektedir. Bu iki resimde sanatçı, Batı tarihinin kendi içinde yaşadığı utanç duygusunu, dışlanmaları ve şiddeti bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.