Uriel Orlow

Uriel Orlow Londra ve Lizbon’da yaşıyor ve çalışıyor. Uygulaması, film, fotoğraf, çizim ve ses dahil olmak üzere araştırmaya dayalı, süreç odaklı ve çok disiplinlidir. Tek ekranlı film çalışmaları, ders performansları ve belirli konumlara ve mikro-tarihlere odaklanan ve farklı görüntü rejimlerini ve anlatı modlarını yazışma haline getiren modüler, çoklu ortam kurulumlarıyla tanınır. Çalışmaları, sömürgeciliğin kalıntıları ve politik aktörler olarak bitkilerle ilgilidir.
Uriel Orlow’un çalışmaları ayrıca 54. Venedik Bienali (2011), Manifesta 9 ve 12, Genk/Palermo(2012, 2018), Kathmandu Triennale 2077 (2022), British Art Show 9 (2021-2002) dahil olmak üzere birçok uluslararası araştırma sergisinde sunuldu. Tayland Bienali (2021-2022), Viyana Bienali (2021), Taipei Bienali (2020), Lubumbashi Bienali (2019), 13. Sharjah Bienali (2017), 7. Moskova Bienali(2017), EVA Bienali (2016, 2014), 8. Mercosul Bienali, Brezilya (2011). Monografik yayınlar arasında Yapraklarla Sohbet (ArchiveBooks, 2020), Soil Affinities (Shelter Press, 2019) ve TheatrumBotanicum (Sternberg Press, 2018) yer alır

Portre: Masimba Sasa

  1. fotoğraf: Norbert Miguletz
  2. fotoğraf: Stefan Altenburger
  3. fotoğraf: Uriel Orlow

Adanmışlık, 2021.
Tek kanallı video, 1 dakika 20 saniye.


Adanmışlık, bizlerin hayatının yeteri kadar tanınmayan bir temeli olan bitkilerin ve mantarların kök sistemleri arasındaki simbiyotik ilişkiye adanmış bir zafer şarkısıdır. Bu bitki ve mantarların kök sistemleri; krallıklar boyunca yeraltında birbirleriyle iletişim kuran sosyal, işbirliğine dayalı işleyen sistemler oluşturmaktadırlar. Süper-organizmalar gibi; besin ve sus alışverişinde bulunmakta veya birbirlerini zararlı böceklere karşı uyararak canlılık ve kırılganlığı komünal bir takasla birbirlerine iletmektedirler. Doğal sistemleri yöneten bu geleneksel ağlar ve karşılıklı bağımlılıklar artık bilimsel olarak kanıtlanmasına rağmen hümanizm, aydınlanma ve ardından gelen sanayileşme ile birlikte insanların doğayı “yaratılışın tacı” olarak sömürmeye başlamasıyla unutulmuştur. Ancak bu bitki krallığının simbiyotik mekanizmalarının doğasında bulunan bu komünal değişim ve karşılıklı ilgi; insan toplumları için alternatif modellere ışık tutabilmektedir. Egoizm ve izolasyon için tasarlanan sistemlerimiz, doğal olarak var olan karşılıklı bağımlı modalitelerle mecazi olarak bir tezat oluşturmaktadır. Doğanın bir parçası olarak ele alındığında ise insanlık; direnme, uyum sağlama ve yenilenme potansiyeli kazanmaktadır.