Mardin’in paralel sokaklarını birbirine bağlayan, abbara adı verilen dar geçitler, bu kez bir sanat bienaline ilham verdi. ‘AbbaraKadabra’ başlığıyla dün başlayıp 5 Temmuz’a kadar sürecek ilk Mardin Bienali’nde, kentten de beslenen birçok sürprizli iş var. Bienalin “Yaptığım işler içinde en ilginciydi” diyen küratörü Döne Otyam anlattı
Mardin’in birbirine paralel uzanan sokaklarını bağlayan daracık geçitler, yani abbaralar görmüş geçirmişliklerine bir de bienal ekliyor. Karanlık, oyuk, geçit anlamına gelen ‘abbara’ sözcüğünden ilhamla ‘AbbaraKadabra’ başlığını alan ve dün başlayıp 5 Temmuz’a kadar sürecek olan Mardin Bienali, hem ilk kez hem de Mardin gibi efsunlu bir kentte yapılıyor oluşuyla heyecanlandırıyor insanı. Döne Otyam küratörlüğünde kotarılan bienale geçen yıl ekim ayında ön sergi olarak düzenlenen ‘Davetinizi Aldım, Teşekkürler!’le bir nevi altlık yapılmıştı ama bu yılki proje bambaşka. Çok dolu, çok sürprizli, çok hikâyeli…
‘AbbaraKadabra’da sergilenecek işler Kasımiye Medresesi, Zinciriye Medresesi, Cumhuriyet Meydanı, Tokmakçılar Konağı gibi tarihsel yerleşimlerin yanı sıra şehrin kamusal alanları ve bazı abbaralarda görülecek. Katalog metinlerinde, ‘Bir geyiğe tutulan çocuk’ imgesiyle başımı döndüren Murathan Mungan’ın ‘Paranın Cinleri’ adlı öyküsü, Esra Aliçavuşoğlu’nun bienal olgusuna odaklanan metni ile, proje danışmanları Ayşegül Sönmez-Ferhat Özgür ve küratör Döne Otyam’ın ‘İçerden Okumalar’ adını taşıyan ve bienal sürecini olumlu-olumsuz yanlarıyla değerlendiren ortak hazırlayacakları metinleri yer alıyor. Bienali, bu süreçte artık neredeyse bir Mardinli olan, kenti sokak sokak gezip tozunu yutan küratörü Döne Otyam’a sorduk.
Mardin’de bienal düzenleme projesi nasıl oluştu, bunu ilk dillendirdiğinizde şaşıranlar olmuş muydu?
Ben genelde kamusal alanlarda sergiler düzenlemeyi daha heyecanlı buluyorum. Çok zor, zahmetli riskli bir iş. Yapımı gerçekten zor ama sonu çok mutluluk verici oluyor. Halkın ayağına gitmek, onlarla eserler üzerinde konuşmak, anlaşılamayanı anlatmak, eserlerle bağ kurdurabilmek benim için bir misyon sanki. Mardin Bienali’ni ilk dillendirdiğimizde işin açıkçası ben de çok emin değildim.GAP İdaresi Başkanlığı Koordinatörü Gül Gemalmaz’ın hayaliydi. Bana bir sergi yapmamı teklif ettiklerinde Mardin Valisi Hasan Duruer ve GAP İdaresi Başkanı Sadrettin Karahocagil’le güncel sanat sergileri konusunda görüştük ve onların da sanata bakışlarındaki uzgörü beni çok mutlu etti. Bienale doğru gitmekte hemfikir olduk. Üç ay süren bir çalışma süresinde önce bir ön tanıtım sergisi açmak bize bir deneyim kazandıracak ve bir zemin oluşturacaktı. ‘Davetinizi Aldım, Teşekkürler!’ adlı sergiye gelen tepkileri görünce ne kadar doğru bir karar verdiğimizi yaşayarak gördüm. Bienal mekânlarından Kasımiye Medresesi gün içinde yüzlerce yerli yabancı turistin ve Mardinlinin ziyaret ettiği büyülü bir mekân. Dolayısıyla karşılaştığım tepkiler, çelişkiler, aykırılıklar inanılmazdı. Şaşkınlık, ürkeklik ve merak vardı. Soruların ardı arkası kesilmiyordu. Neredeyse her eserin önünde hatıra fotoğrafları çekiliyordu.
Sanatçıları ve eserlerini nasıl seçtiniz?
Sanatçıları danışmanlarım Ferhat Özgür ve Ayşegül Sönmez’le beraber, uzun bir çalışmadan sonra oluşturduk. İlk sergi hazırlığı dönemimde de buradaki lokal sanatçılarla çalışma imkânım doğunca onların da işlerini yakından takip etme fırsatım oldu ve bölgede çok başarılı genç sanatçılar olduğunu keşfettim kendi adıma.
Mardin’in sizin için önemi nedir?
Mardin’in benim için önemi, değeri gerçekten çok büyük. Bir buçuk aydır burada yaşıyorum ve kendimi buraya ait hissediyorum. Hiç yabancılık çekmedim, Mardin beni çabucak içine aldı. En az Ankara’daki kadar eşim dostum var, ustasından taksi şoförüne kadar. Süryani, Kürt, Arap ve Türk… Çok dinli ve çok dilli olmak onları beslemiş, şimdi de beni besliyor ve beni güzele yönlendiriyor. Her seferinde başka bir sokak, her seferinde başka bir abbara, evler… Klasik olacak ama medeniyetlerin buluştuğu bir şehirde bulunmak, çalışmak çok heyecanlı ve etkileyici. Normalde büyük şehirlerde herhangi bir kilise, cami veya tarihi bir mekâna gitmek programlamayla olur. Oysa burada doğal yaşantı içinde oralarda yaşıyor ve iş yapıyorsunuz. Buranın halkı da böyle. Günlük hayatlarında hep tarih var, hep kültür var.
Bienalde işi olan sanatçıların tepkileri nasıl?
Sanatçılar, özellikle yabancılar ilk kez geldikleri Mardin’den büyülendiler. Mekânları ve sergi düzenlemesini çok sevdiler. Bazısı gördükten sonra iş ekledi hatta. Çalışma ortamını da çok sevdiler. Marangoz atölyeleri, elektrikçi dükkânları, grafik tasarım ofisi artık hep onlarındı. Ustalar onlara yemek pişirdi, onlar bizlere… Sanatçılara ilk gönderdiğim kelime ‘AbbaraKadabra’ydı. Bir sihir istedim onlardan, kente yapacakları bir sihir… Mardin’i araştırdıkları anda, sanıyorum cazibesiyle kabul ettiler ve hatta geldiler; New York’tan, Sydney’den, Almanya’dan, İtalya’dan, Makedonya’dan, İngiltere’den…
Bu bienalin Türkiye’nin güncel sanat ortamına katkıları ne olacak sizce?
Mardin Bienali’yle merkeze odaklı güncel sanatın artık Batı’dan Doğu’ya, büyük şehirlerden küçük şehirlere kaymasını ümit ediyorum. Doğu’yu da güncel sanatla tanıştırıp Batı’yla aralarında bağ kurmak en büyük hedefim. Buradaki genç sanatçıların güncel sanata bakışlarını görünce bunu yapmanın önemi daha da arttı benim için.
‘Weiner’in işi fırtınada parçalandı’
Döne Otyam, “İnanılmaz bir çalışma ortamı vardı Mardin’de” diye anlatıyor: “Özellikle tarihi mekânlarda sergi kurmak çok zordu. Ama bir yandan mucizeler de oluyordu. Neon iş yapılırken kurduğumuz iskele yetmeyince beş dakika içinde itfaiye aracı, Tedaş vinci geldi. Herkes kendi işini bıraktı, elektrikçimiz, grafik tasarımcımız işleri astı. Sinemardin Derneği Başkanı tüm altyapımızı hazırladı, organizasyonlarımızı halletti. Otelci arkadaşlarımız bizlere baktı adeta. Mekânlardaki emniyet mensupları sanatçılarımıza eşlik etti. Yani büyük şehirlerde unuttuğum dostluk ve beraberliği yaşadım.”
Hiç olumsuz bir şey olmamış mı? Olmaz mı! “Mardin fırtınasını, toz bulutunu ilk kez tanıdım. Astığım işler uçtu, düştü. Lawrence Weiner’in 13’e 6 metrelik tahtalarıyla beraber folio işi paramparça oldu, oysa Kızıltepe ve Mardin’den arkadaşlarla altı-yedi kişi tüm bir pazar gününü o işi kurmak için harcamıştık. Sabaha dek süren emek tamamen yok oldu. Valilik ve GAP İdaresi’nin güncel katkısı ve tüm Mardinlilerin desteği beni çok etkiledi. Bu proje şimdiye kadar yaptığım işler ve yaşadıklarım içinde en ilginciydi. Bunun altını çizmeyi çok isterim.”
61 sanatçı katılıyor
Bu yılki ilk etkinlik, Türkiye’nin farklı coğrafyalarından genç ve yetişkin sesleri bir araya getirmesiyle de yeni bir dayanışma ve güven ortamı yaratmayı amaçlıyor. Aralarında Ben Rivers, Margaret Salmon, Lawrence Weiner, Shaun Gladwell, Heike Weber, Matthias Schamp, Oliver Musovik, Hussein Chalayan, Ferhat Özgür, Selim Birsel, Ursula Mayer, Adrian Paci, Fatih Tan, Tomur Atagök, Maurizio Pellegrin, Serhat Kiraz, Mithat Şen, Erdağ Aksel, Kezban Arca Batıbeki, Gülay Semercioğlu, Mehmet Çeper, Nurullah Görhan, Çınar Eslek, Serkan Demir, Erdal Duman, Arzu Başaran, Hakan Irmak ve Gülay Semercioğlu gibi farklı kuşaklardan 61 katılımcının bulunduğu ‘Abbara Kadabra’da bir de etkinliğin çok disiplinli yapısını güçlendiren dinamikleri oluşturacak iki performans var. Onları da Nezaket Ekici ve Funda Karakuş, Kasımiye Medresesi ve Tokmakçı Konağı’nda gerçekleştirecek.